MOTHERHOOD CREATING ITS KILLER: BASED ON ELİF SHAFAK’S NOVEL “ALEXANDER” QUESTIONING THE FEMININITY AND MASCULINITY ROLES IN TURKEY
Journal Name:
- Turkish Studies
Key Words:
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
Elif Shafak‟s novel “Alexander” holds many references to
femininity and masculinity in the context of the „purity‟ of woman and
„honor‟ of man, which still exist in Turkey. On the cover of the book, the
writer poses in man‟s suit which tells us that it is woman –especially
mothers- who prepares man to the appropriate masculinity. The
inequality between man and woman has been built culturally rather
than a natural result created by biological differences. The concept of
masculinity has been shaped by political, ideological, and marketoriented
interests. In this sense, masculinity gained hard meanings like
mind, power, will, achievement, activity, committing violence, acting
independently, and knowing to rule the others. However, the concept of
femininity - having the reverse situation- has soft meanings like
compassion, pity, conscience, peaceful, passivity, and sensuality.
Woman has tried to negotiate her secondary position by aspiring
the power of man. In this sense, we can assess woman‟s wish for a male
child as a wish of legitimate power. Her wish of compensating her
helplessness with the power attributed to man has no benefit other
than creating anothervictimhood. Femininity and its repercussion
motherhood are something produced down the generations. More or
less each new generation has been affected by this legacy. Both men
and women will be able to get over this power cycle by questioning the
cultural system and using the capacity of their subjectivity.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Elif Şafak‟ın “İskender” adlı romanı, Türkiye‟de halen varlığını
sürdüren, kadının „namusu‟ ve erkeğin „şerefi‟ üzerinden kadınlık ve
erkeklik rolleri tanımlamalarına dair çok göndermeler bulabileceğimiz
bir eser. Yazarın, kitabın kapağında bir erkek takım elbisesi içinde
verdiği pozun bize anlattığı şey, tıpkı romanın başkahramanı olan
İskender gibi, erkekleri, kabullere uygun erkeklik rolüne hazırlayanların
kadınlar -özellikle anneler- olduğu gerçeğidir. Kadın ve erkek
arasındaki eşitsizlik, biyolojik farklılıkların yarattığı doğal bir sonuç
olmaktan ziyade kültürel olarak inşa edilmiştir. Siyasi, ideolojik ve
piyasaya yönelik çıkarlar doğrultusunda şekillenen erkeklik kavramı,
akıl, güç, irade, başarı, aktiflik, şiddet uygulayabilmek, bağımsız
davranmak, başkalarını yönetmeyi bilmek gibi sert anlamlar
kazanırken, kadınlık kavramı bunların tam aksi olarak, şefkat,
merhamet, vicdan, barışçıl, pasiflik ve duygusallık gibi yufka anlamlara
sahip olmuştur.
Kadın, erkek karşısındaki ikincil konumunu, eşitlikçi bir ilişki
lehine stratejiler üreterek aşmak yerine, erkeğin gücüne talip olarak
ödünlemeye çalışmıştır. Özellikle kırsal kesime ait bir özellik gibi
görülmesinin aksine bütün bir kültürel sisteme hâkim olan kadınların
erkek çocuk istemini meşru bir güç istemi olarak da okuyabiliriz. Kendi
çaresiz konumunu erkeğe atfedilen güç ile ödünleme isteğinin, başka
bir mağduriyet yaratması dışında bir faydası yoktur. Bunun travmatik
sonuçlarını romanda, erkek çocuk doğuramadı diye kendi bedeninden
onu ölüme sürükleyerek öç alan bir kadın ile kendi yarattığı erkeğin
maktulü olan başka bir kadında görebiliriz. Bu iki kadın anne-kızdır.
Kadınlık ve onun izdüşümü olan annelik kuşaklar boyu üretilen bir şey
olarak her yeni nesli, dışına çıkmaya çalışsa da bir miktar
etkilemektedir. Hem kadınları hem de erkekleri bu iktidar döngüsü
içinden çıkaracak şey, rollerin dayatmalarının farkına vararak kültürel
sistemi sorgulamaları ve öznelik kapasitelerini işletmeleri olacaktır.
FULL TEXT (PDF):
- 3
399-411