THE TOWER OF BABEL AND THE IMAGE OF THE CITY
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Key Words:
Keywords (Original Language):
| Author Name |
|---|
Abstract (2. Language):
In the painting by Pieter Bruegei the Elder in the Kunsthistorisches Museum in
Vienna, 'The Tower of Babel', we see an image of both a monument and a city
(Figure 1). While the tower itself, a large structure of vaults and arcades rising
to the clouds, is only partially built, it puzzles the viewer: does the painting allude
to an act of completion or to a process of decay?
The picture attempts a visualization of a myth which, along with others such as
a flood, is one of the most striking biblical stories. And yet, it is one which is
ambiguous as to its interpretation. It has stirred the imagination of writers from
Dante to Kafka and Borges and has challenged painters from medieval times to
the present. George Grosz, for example, wrestled with this image to portray the
metropolis of the 1920s as Babylon.
The story of building the tower has particularly challenged the imagination of
artists because it is one which describes homofaber: man as maker. Its implications,
however, are double-edged: on the one hand a story of man's genius, his
inventiveness and imagined infallibility, and on the other, of his limits and the
potential destructiveness of human pride.
It is a story which presents the parable of building par excellence: man's urge to
build and the realizations of this urge in structures ever larger, higher and more
magnificent, a vision of monuments which reflect his glory, genius and pride. Not
simply confined to a particular event in history, the story of building the tower
has been with us in various forms, and continues today. It is a myth which helps
us to understand the building of such monumental structures as the Empire State
Building, the Gothic cathedrals or the freeways of Los Angeles. It is with us in
the spreading suburbs of our large cities, it appears in the monuments of dictators
and in those of the giants of commerce. It is an image which resonates in our
memory of great empires long vanished, in the last year's Challenger and in the
core of Chernobyl...
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
İncil'deki Babil Kulesi'nin yapımı öyküsü tarih boyunca sanatçıların hayal
gücünü kamçılamış, değişik biçimlerde günümüze kadar gelmiştir. Öyküde homo
faber (yapıcı insan), yani insandaki bina yapma dürtüsü ve bu dürtünün daha da
büyük, daha da yüksek ve görkemli yapılarla gerçekleştirilmesi anlatılır.
Bu çarpıcı özelliği nedeniyle kuleyi, 'Berkeley College of Environmental Design'daki
(California Üniversitesi) oldukça kalabalık bir birinci sınıf stüdyosunda denemeye
karar verdik. Projede İncil'deki metin ve tarih içinde kulenin betimlemelerinden
(Mezopotamya'dan, Fritz Lang'ın Metropolis'int kadar) yola çıkıldı. Öğrencilerden,
kulenin tarihsel ve coğrafi konumunu belirleyerek kendi yorumlarını kilden
üretmeleri istendi. Bir ilk tasarım ödevi olarak kule efsanesinin özgürce araştırılmasını
amaçlayan projenin birinci aşamasında, öğrencilerden bir öykü yazmaları ve kuleyi
hayal edilen ortam içinde plan ve cephe olarak çizmeleri istendi. İkinci aşamada
doğrudan seramik kille (11 kg.) çalışıldı. Kimi öğrenci ilk düşüncesini geliştirirken,
kimi de bunu bir yana atıp doğrudan kille çalışarak kulesini biçimleme yoluna gitti.
Öğrencilerin bu üç haftalık projede izledikleri yol bir çok yönden kule betimlemesinin
görsel sanatlarda geçirdiği evrimi yansıtmaktaydı. Bu özellikle tasarımlardaki kentin
konumu açısından geçerliydi. Öğrenci projelerinin çoğunda kent teması ile kule
teması paralel gitmekte ve mekan içindeki uzanım bir anlamda kulenin düşey
yükselişini yansıtmaktadır. Anıt ve kent imgesi içice geçmiş olup yatay ve düşey
eksenler arasındaki karşıtlık kuleyi bir anıt haline getirmektedir. Sonuçta efsane
bu tek binadan çok, bina yapımıyla, bizi tasarım eylemine götüren amaçlar ve bu
eylemin sonuçlarıyla ilgilidir. Mimarlık eğitiminin daha başında olan öğrencilere
böyle bir soru yöneltmenin pedagojik değeri işte burada yatıyor. Önceden edinilmiş
kavramları içeren belirli bir konu sunmak yerine izlediğimiz bu yöntem,
mimarlığın kendi temelllerinin sorgulanmasını getirmiştir. Çizimler yerine
doğrudan kille çalışarak ise, tasarlama ve bina yapma eylemleri birleşmiş olur.
FULL TEXT (PDF):
- 2
155-161