You are here

CANDAROĞULLARI BEYLİĞİ DÖNEMİNDE SOSYAL – KÜLTÜREL HAYAT’A DAİR BİR DEĞERLENDİRME

AN EVALUATION ABOUT THE SOCIAL AND CULTUREL LIFE OF THE CANDAROĞULLARI BEYLIK’S

Journal Name:

Publication Year:

Keywords (Original Language):

Author NameUniversity of Author
Abstract (2. Language): 
More than twenty Turkish beylics each of which was in the independent state character were established in Anatolia as a result of weakening and later utterly destroying of the central authority in the edges of Great Seljuk Empire with the help of Babais Rebellion and the Battle of Kosedag took place in the first half of the 13th century. One of those beylics having a sociocultural life consisting of the applications and structures of the synthesis of Turkish and Islam, the Beylic of Candaroğulları, which was established around Kastomonu and Sinop ruling from 1291 to 1461 and representing the strong ties between the Seljuks and the Ottomans and being regarded as one of beylics of Turkish invasion models in West Anatolia played an important role on making Anatolia Turkish and making it live as a Turkish state.
Abstract (Original Language): 
13. yüzyılın ilk yarısında vuku bulan Babailer İsyanı ve Kösedağ Savaşı ile Türkiye Selçuklu Devleti’nin uç’larda merkezi otoritesinin zayıflaması ve ardından tamamen ortadan kalkması sonucunda, Anadolu’da her biri müstakil birer devlet karakterinde yirmiden fazla Türk beyliği kurulmuştur. Bu beyliklerden biri olan ve 1291’den 1461 yıllarına kadar süren varlığı boyunca Kastamonu, Sinop civarını yurt edinmiş; Selçuklu ile Osmanlı arasındaki sağlam halkaları teşkil eden ve Batı Anadolu’daki Türk fetihlerinin modelleri olan beyliklerden bir tanesi olarak kabul edilen Candaroğulları Beyliği Türk-İslam sentezinin varlığını hissettirdiği uygulamaların ve oluşumların var olduğu bir sosyal-kültürel hayata sahip olan beylik Anadolu’nun Türkleşmesinde ve bir Türk yurdu olarak kalmasında büyük rol oynamıştır
1091-1106

REFERENCES

References: 

1. Babai isyanı ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Ahmet Yasar Ocak, Babailer İsyanı: Aleviliğin
Tarihsel Alt Yapısı yahut Anadolu’da İslam-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergâh
Yayınları, İstanbul, 2000, III. Baskı.
2. Uç – Sınır; hükümetlerin, devletlerin veya birbirinden bağımsız politik unsurların coğrafî
bitiş noktalarını ya da yasal yetki alanlarını tanımlayan bir terimdir. Başka bir deyişle,
farklı sosyo-politik yapıları birbirinden siyasi olarak ayırt eden ve bu ayrımı haritalar
üzerinde gösteren soyut çizgilerdr. Öyle ki sınır kavramı, bugünkü anlamına gelinceye
kadar limes, marcas, sugur, akritai ve ucat gibi farklı toplumların ve sistemlerin süzgecinden
geçerek gelmiştir. Türkler de sınırı tanımlamak için bazı kavramlar kullanmışlardır.
Uc (veya uç), serhad kavramları bunlardan en çok bilineni ve kullanılanlarıdır. Uç
kelimesine, ilk olarak Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olan Divan-ü Lugât-it-Türk’de
rastlanmaktadır. Bu eserde uç “Türklerin kalem yaptıkları, kirmen, baston gibi şeylerin
yapıldığı, dağlarda yetişen bir ağacın adı” olarak geçmektedir. Bunun dışında yine aynı
eserde uç, bir nesnenin tükenmesi, bitmesi, kenarı; ‘uç el’ ise: “sınırdaki halk” anlamına
gelmektedir. Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü’nde bu sözcük “uç, baş ve uzak” anlamlarıyla
ifade edilmiştir. Mahmud Kaşgari uç’u Arapça sagr kelimesinin Türkçe karşılığı olarak vermiştir. Kutadgu Bilig’de ise “uç ordu” şeklinde bir ifadeye rastlanmaktadır. Kutadgu
Bilig’in indeksinde uç sözcüğü “uç, tepe” açıklamasıyla ordu sözcüğü ise “saray, şehir”
açıklamasıyla verilmiştir. Uç ordu ifadesinin, açıklamalardan hareketle “uç şehir, tepe
şehir” anlamına geldiği sonucuna ulaşılabilir. Görüldüğü gibi bu kelimenin iki boyutu
vardır. Birincisi bir sınırlandırmayı ifade etmesi ikincisi ise belli bir bölgede yaşayanları
nitelemek için kullanılmasıdır. Uç bir bölgedir ve bu bölge düşman ile olan temas
noktasıdır. Türklerin Anadolu’ya gelişi ile bu kavramın tarih kaynaklarında daha belirgin
bir şekilde kullanıldığını görmekteyiz (Abdullah Ülker, “Uç’larda Etkileşim, Esneklik
ve Pragmatizm: Osmanlı – Bizans Örneği (1277–1402), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Hacettepe Üniv. Sosyal Bil. Enst., Ankara, 2010, s. 1-11).
3. Yasar Yücel, XIII.-XV. Yüzyıllar Kuzey-Batı Tarihi Çobanogulları Candarogulları Beylikleri,
TTK Yayınları, Ankara, 1980, s. 2.
4.Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul,
1999, VII. Baskı. s. 300.
5.Cladue Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, E Yayınları,
İstanbul, 1994, III. Baskı. s. 309.
6. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu – Karakoyunlu Devletleri, Ankara,
1984, s. 11.
7. Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1998, IV. Baskı, s.
57; Uzunçarsılı, a.g.e, s. 12.
8. Nitekim bu beyliklerden bazıları; Germiyan, Saruhan, Karesi, Menteşe, Aydın ve Osmanlı
Beylikleri, o tarihlerde birçok iç ve dış sıkıntısı bulunan ve bu yüzden çöküşe sürüklenen
Bizans’a karsı gerçekleştirdikleri gazalarla fethettikleri topraklar üzerinde kurulmuşlar,
hâkimiyet alanlarını Bizans aleyhine genişletmişlerdir. Yine Karamanogulları ve Gâzi
Çelebi (Pervaneogulları) beylikleri de aşağı yukarı aynı karakteristik özellikleri taşımaktadırlar.
Buna mukabil Sahip-Ata, Eşref, İnanç, Hamit ve Candarogulları, Selçuklu ve
İlhanlılar tarafından kendilerine ikta olarak verilen yerlerde kurulan beylikler durumundadır.
Bunların yanısıra bir de kendine has özellikleriyle ortaya çıkan Eretna, Razamanogulları
ve Dulkadirogulları Beylikleri bulunmaktadır (Yücel (1980), a.g.e., s. 4–5).
9. Erdogan Mercil, “Anadolu Beylikleri”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul, 1991, C.III, s. 138.
10. Yücel (1980), a.g.e., s. 1; Fahamettin Başar, Anadolu Beylikleri: Siyasî-Dini-Kültürel-
Sosyal İslam Tarihi, İstanbul, 1994, C.VIII, s. 281.
11. Mercil, a.g.m., s. 138.
12. Bizans İmparatorluğu için bkz: Diehl, Charles (2006), Bizans İmparatorluğu’nun Tarihi,
İlgi Yay., İstanbul; Mango, Cyrıl (2008), Bizans Yeni Roma İmparatorluğu, YKY, İstanbul;
Nicol, Donald M. (1999), Bizans’ın Son Yüzyıları ( 1261–1453), Tarih Vakfı Yurt.
Yay., İstanbul; Ostrogorsky, George (1999), Bizans Devleti Tarihi, TTK Basımevi, Ankara;
Bailly, Auguste (1970), Bizans Tarihi 1 - 2, Kervan Kitapçılık, İstanbul; Prokopios
(2008), Bizans’ın Gizli Tarihi, Kültür Yayınları, ,İstanbulCheynet, Jean- Cloude (2008):
Bizans Tarihi, Dost Kitapevi, Ankara; Levçenko, M. V. (1999), Kuruluşundan Yıkılışına
Kadar Bizans Tarihi, Özne Yayınları, İstanbul; Lemerle, Paul (2005), Bizans Tarihi,
İletişim Yayınları, İstanbul; Dukas (1956), Bizans Tarihi, İstanbul Enstitüsü Yayınları,
İstanbul; Vasiliev, A. A. (1970), History of the Byzanytine Empire, The Universty Of
Wisconsin Press; Turan (1999a), a.g.e., s. 302; Turan (1998), a.g.e., s. 58-59.
13. Şahabettin Tekindağ, Anadolu’da Türk Tarihi ve Kültürü, Trabzon, 1967, s. 14.
14. 1250 yıllarında Nuri Sufi Bey tarafından kurulan Beyliğin başkenti önce Ereğli, sonra Ermenek
ve 1261 yılından sonra da Karaman (Larende) olmuştur. Karamanoğulları Beyliği en geniş şekliyle bugünkü Konya, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Kırşehir, İçel illerinin tamamı
ile Antalya’nın doğusunu ellerinde bulundurmuşlar, zaman zaman da Isparta, Afyon
ve Ankara’nın bir bölümünü ele geçirmişlerdir (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi II,
İstanbul 1983, s. 17, 18).
15. 13. yüzyılın ikinci yarısında, Kütahya ve çevresinde Yakup Bey tarafından kurulan
beylik, başlangıçta Karamanoğulları ile birlikte en önemli beylik olarak görülmektedir.
Karamanoğulları’nın aksine Osmanlılar ile iyi geçinen Germiyaoğulları, özellikle Kütahya
ve çevresinde önemli eserler inşa etmişlerdir. Germiyanoğlu II. Yakup Bey’in erkek
evladının olmaması nedeniyle ölümünden sonra topraklarını Osmanlılara vasiyet etmiş,
1429 yılında ölmesi üzerine, beyliğin toprakları Osmanlıların eline geçmiştir. Germiyanoğulları
en geniş şekliyle bugünkü Kütahya, Afyon, Denizli, Uşak illerinin tamamıyla,
Manisa’nın doğusunu ellerinde bulundurmuşlardır (Uzunçarşılı, a.g.e., s. 41, 45; Öztuna
(1983), a.g.e., s. 24).
16. Güneybatı Anadolu’da 13. yüzyılın ikinci yarısında kurulan Beylik, özellikle güçlü
donanması sayesinde denizlerde önemli başarılar elde etmiştir. Başlangıçta Peçin olan
başkent, sonraları Balat’a taşınmıştır. 14. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte beylik; Peçin
ve Balat olmak üzere iki şube olarak görülmektedir. Menteşeoğulları Beyliği en geniş
şekliyle, bugünkü Muğla vilayetinin tamamı ile Kaş, Finike, Bozdoğan, Çine, Tavas ve
Acıpayam gibi ilçeleri ellerinde bulundurmuştur (Paul Wittek, Menteşe Beyliği, Çev. O.
Şaik Gökyay, Ankara, 1944, s. 5; Öztuna (1983), a.g.e., s. 33).
17. Yücel (1980), s. 54; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 121). .
18. 13. yüzyılın sonlarında, Söğüt ve çevresinde Osman Bey tarafından kurulan Beylik, beylerinin
ileri görüşlü ve dirayetli olmaları sayesinde devamlı gelişme politikası gütmüş,
Orhan Gazi zamanında Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu’daki toprakları Osmanlıların
eline geçince, bu politika daha da geliştirilmiştir. 14. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’daki
birçok beylik Osmanlılar tarafından yıkılmış, fakat 1402 yılındaki Ankara Savaşında
Osmanlılar yenilince bu gelişme politikası bir süre duraklamıştır. Söz konusu beylik
1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Saltanatı kaldırmaya yönelik
aldığı karar neticesinde resmen sona ermiştir.
19. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi I, İstanbul 1979, s. 461.
20. Uzunçarşılı, a.g.e.,s. 247.
21. H. Weyd, Yakındoğu Ticaret Tarihi, Çev. E. Ziya Karal, Ankara, 1975, s. 607.
22. Uzunçarşılı, a.g.e.,s. 255.
23. Öztuna (1983), a.g.e., s. 18.
24. Öztuna (1983), a.g.e., s. 33.
25. Yücel (1980), a.g.e,.s. 117; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 138, 139.
26. Mehmet Açıkgözoğlu, İslam Devletleri Tarihi, İstanbul, 1977, s. 184.
27. Talat Mümtaz Yaman, Kastamonu Tarihi, C. I, Kastamonu, 1935, s. 96.
28. Aydın Caneri, Candar, DİA, VII, İstanbul, 1993, s. 145, 146
29. Çetin Varlık, “Canadroğulları Beyliği”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, VIII,
İstanbul, 1992, s. 550.
30. Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar; Çobanoğulları Beyliği, Candaroğulları
Beyliği Masalikü’l Ebsar’a Göre Anadolu Beylikleri, Ankara, 1991, s. 54.
31. Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. I., İstanbul, 1964, s. 222.
32. Yücel (1991), a.g.e., s. 54.
33. Açıkgözoğlu, s. 184; Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, C. II, Ankara, s. 80. 34. Yücel (1991), a.g.e.,s. 55.
35. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 121.
36. Yücel (1991), a.g.e., s. 146.
37. Onun hükümdarlığı dönemine ait en önemli hadise olarak, 1341’de Venedik ve Cenevizliler
ile yapılan deniz savaşı sonunda birçok düşman gemisi ele geçirilmiştir (Yücel (1991),
a.g.e., s. 147).
38. Yücel (1991), a.g.e.,s. 65; Uzunçarşılı, a.g.e.,s. 125.
39. Kötürüm Bayezid lakabı ile tanınan Celaleddin Bayezid, kendisinden evvelki Candar
beylerine nazaran zamanı olayları oldukça sert ve haşin bir zat olduğu anlaşılmaktadır. Bu
sebeple beyliği dönemi ortaya çıkan iç ve dış sorunlar dolayısıyla huzursuzluk ve çatışmalar
içinde geçmiş ve beylik toprakları ikiye ayrılmıştır. Bazı kaynaklarda Adil Bey’in
damadı olduğu bazılarında da oğlu olduğu yazmaktadır (Ali Sevim, Yaşar Yücel, Türkiye
Tarihi: Fetihten Osmanlı’ya Kadar, C.I, Ankara, 1995, s. 200, 201; Uzunçarşılı, a.g.e.,s.
125).
40. Yücel (1991), a.g.e,s. 70.
41. Uzunçarşılı, a.g.e.,s. 126; Öztuna (1983), a.g.e., s. 39.
42. İ. Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I-II, İstanbul, 1971, s. 87.
43. Yücel (1991), a.g.e., s. 84, 148.
44. Öztuna (1969), a.g.e.,s. 82.
45. Yücel (1991), a.g.e.,s. 148.
46. Yücel (1991), a.g.e.,s. 115.
47. Hasan Basri Karadeniz, “Osmanlı Devletinin Beylikleri İlhak Siyaseti ve Dulkadirli Beyliğinin
İlhakı”, Türkler, C. IX, Ankara, 2002, s. 486, 497;
48. Uzunçarşılı, a.g.e.,s. 137; Yücel (1991), a.g.e.,s. 117.
49. Yücel (1991), a.g.e.,s. 139.
50. Kamuran Gürün, Türkler ve Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1984, s. 476.
51. Yaman, a.g.e., s. 169.
52. Cevdet Yakupoğlu, “Candaroğulları Döneminde Kastamonu’da İçtimai ve İktisadi Hayat”,
I. Kastamonu Kültür Sempozyumu Bildirileri, Kastamonu, 2001, s. 56.
53. Yücel (1991), a.g.e.,s. 130.
54. Yakupoğlu, a.g.m.,s. 56.
55. Yücel (1991), a.g.e., s. 138-139.
56. Yücel (1991), a.g.e., s. 139.
57. Yücel (1991), a.g.e., s. 125.
58. İbn Batuta, Seyehatname, II, Trc. Şerif Paşa, İstanbul, 1919, s. 462.
59. Yakupoğlu, a.g.m, s. 56.
60. Yakupoğlu, a.g.m, s. 56–63.
61. Cevdet Yakupoğlu, Kuzeybatı Anadolu’nun Sosyo – Ekonomik Tarihi: Kastamonu, Sinop,
Çankırı, Bolu, XIII – XV. Yüzyıllar, Ankara, 2009, Gazi Kitapevi, s. 378.
62. Mesalikü’l Ebsar’da Kastamonu Beyliği başlığı altında şunlar yazılıdır. “Bu memleket
Süleyman Paşa’nın yurdudur. Sağlığında oğlu İbrahim Şah Sinop Emir’i idi. Babası ile
aralarında bazı hadiseler oldu. Şimdi bunlara saymaya gerek yok. Kastamonu Beyliği
Karadeniz’in kenarındadır. Cingizlere hemhudud olan Doğancık ve civarı Kastamonu’nun güneyine düşer. Bolu Sultanlığının kuzeyindedir. Sinop’ta denize inene doğru Suğdak’a
çıkar. Çünkü Suğdak, Azak’ın Sinop’a en yakın şehridir. Kastamonu denizden Kıpçak,
Hazar ve Bulgar topraklarına en kısa yollardan bağlıdır. Kastamonu’nun kırk şehri ve
kalesi vardır. Askeri yirmi beş bin atlıdır. Kastamonu’da iyi at yetişir. Paraları halis yarım
dirhemlik gümüştür.(Yücel (1991), a.g.e., s. 130).
63. Yakupoplu (2009), a.g.e.,s 377.
64. Yakupoplu (2009), a.g.e.,s 378 – 379.
65. Candarogulları Beyliği döneminde kaleme alınan ilk eser Kutbeddin Sirazi tarafından I.
Süleyman Paşa adına yazılmıştır. İmam-i Gazali’nin Ihyau Ulumi’d-Din adlı eserinden
seçmeler yapılarak hazırlanan eser İntihab-i Süleymanî adıyla Farsça olarak telif edilmiştir.
Kötürüm Bayezid adına da Ebu Mihnef’e, Hz. Hüseyin’in şahadetini anlatan Destân-i
Maktel-i Hüseyin adlı manzum mesnevî Yusufî tarafından tercüme edilmiştir.
66. Devrinde ilmî ve kültürel çalışmaların önem kazandığı iki Candaroglu beyi; İsfendiyar
Bey ile torunu İsmail Bey’in dönemlerinde kaleme alınan eserler arasında Sinoplu hekim
Mümin bin Mukbil bin Sinan’in Kitâb-u Miftâhu’n-nûr ve Hazâinü’s-sürûr adlı göz
hastalıkları ile ilgili tıb kitabı, yine İsfendiyar Bey’in emriyle oğlu İbrahim’in okumasi
için yazılan Cevahirü’l-esdâf isimli Türkçe Kur’an-i Kerim tefsiri, diğer oğlu Hızır Bey
adına tercüme edilen Mirâcnâme, yine oğlu Kasım Bey adına yazılan Türkçe Hulâsatü’ttıb
kitapları bulunmaktadır. Bu hanedanin ilim ve edebiyati himaye hususunda en mühim
siması İsmail Bey’dir. Hulviyyât-i Sahî adli Türkçe bir eser yazmış olan İsmail Bey’in
kendisi de büyük bir âlimdir. O’nun adına yazılan eserler arasında Kastamonulu Ömer
bin Ahmed’in Risale-i Münciye adli yedi kıraate dair geniş Türkçe Tecvid’i, Yunus bin
Halil’in Miyarü’l-ahyar ve’l-esrar adlı Türkçe tasavvuf kitabı bulunmaktadır. Yine İsmail
Bey’in emriyle yapılmış mütercimi bilinmeyen bir Kimya-yı Saadet tercümesi vardır.
İsmail Bey, Niksarlı Muhyiddin Mehmed için yaptırdığı kütüphaneye şer’î ve aklî ilimlere
dair üç yüz kitap bağışlamıştır (Yakupoğlu (2009), a.g.e., s. 65-70).
67. Yücel (1991),, a.g.e., s. 131.
68. I. Süleyman Pasa sadece Taşköprü’deki Çobanogulları devrinden kalan Muzafferüddin
medresesini tamir ettirmiştir (1329). I. İbrahim Bey de I. İzzeddin Keykavus’un Sinop’un
iç kalesinde yaptırdığı camii 1341’de yeniden inşa ettirmiş ve bu cami daha sonra İbrahim
Bey Camii olarak anılmıştır. Adil Bey’in oğlu Mahmud Bey Kastamonu’ya bağlı
Kasaba’da bir cami inşa ettirmiştir. Kötürüm Bayezid Bey de Sinop’ta Cami-i Kebir
(Ulu Cami) denilen Sultan Alaaddin camiini tamir ettirmiş (1385) ve Araç kasabasında
bir cami yaptırmıştır. Candarogulları beyleri içinde ilk defa büyük bir tesis kuran İsfendiyar
Bey’dir. Kastamonu’daki kendi adıyla anılan mahallesinde cami, zaviye ve hamam
inşa ettirdi. Yine Devrekanî’nin Kasaplar köyünde mescit ve Boyabat’da medrese bina
ettiren İsfendiyar Bey’in tamir islerine de önem verildiği bilinmektedir. İsfendiyar Bey’in
oğlu Kasım Bey de Çankırı’da cami, imaret ve zaviye yaptırmıştır. II. İbrahim Bey’in de
Kastamonu’da Aktekke diye de bilinen bir imareti vardır. Candarogulları Beyleri arasında
inşa faaliyetleri bakımından önemli yeri olan ikinci kişi İsmail Bey’dir. Kastamonu,
Sinop ve civarında pek çok tesisi bulunmaktadır. Ayrıca ömrünün son zamanlarını geçirdiği
Filibe’de de imar hareketlerini devam ettirmiştir. İsmail Bey’in Kastamonu’da inşa
ettirdiği en önemli külliyesi, önceleri Şehinsah Kayası ve sonraları Küçük İmaret, Aşağı
İmaret diye bilinen cami, on odalı medrese, imaret, türbe ve kütüphaneden meydana gelen
tesistir. Bu külliyenin inşa tarihi 1454’tür. İsmail Bey’in yine Kastamonu’da bir kervansaray,
Sinop’ta çeşme, Araç’ta han ve çeşme, Boyabad’da imaret, Boyabad’in Mana
kasabasında mescit, Araç’ın Boyalı ve Küre-i Hadid köylerinde cami, Oyacalı köyünde
hamam, Küre-i Nühas’ta hamam, Tasköprü’nün Gökçe nahiyesinde kervansaray, Göl nahiyesinin
Kemah ve Kovalca köylerinde cami ve çeşme, Devrekâni’de mescit ve hamam ve Çayırcık köyünde bir mescit yaptırmıştır. İsmail Bey Filibe’de bulunduğu sırada burada
Saraçhane Camii ile Morkova köyünde mescit, hamam ve su yolları inşa ettirmiş ve
vakıflar tesis etmiştir (Yücel (1991), a.g.e., s. 133-137).
69. Yakupoğlu (2009), a.g.e., s. 66-70.
70. İbn-i Batuta, a.g.e., s. 48, 49.
71. Yakupoğlu (2009), a.g.e., s. 69.

Thank you for copying data from http://www.arastirmax.com