Journal Name:
- İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
Author Name |
---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Arapça "Adi" mastarından dilimize geçmiş olan "Adalet", Temel Türkçe Sözlük'te "Hakkını verme, herkesin hakkı olanı gözetme" anlamına gelmektedir. Bu bakımdan adaleti, hak ve hukukun gerçekleşmesi olarak vasıflandırmak mümkündür. Bir bakıma adalet, hem bir durumu, hem de insanların davranışlarını tanımlar. Adalet, bir toplum içinde barış, ahenk ve düzen yaratma göreviyle, hukukun özü ve esas gayesidir. Konfüçyüs, adaleti ahlâk çerçevesi içinde düşünmekte ve şöyle demektedir : "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma", "iyiye iyilikle kötüye adaletle davranınız". Platon'a göre Adalet, her insanın kendi yeteneklerine göre, kendi yaşam süresi boyunca kendine düşeni yapmasıydı. Her toplum üyesinin kendine göre ödevi vardır ve ödevini yerine getirmek durumundadır. Bazı insanlar yönetecek, bazıları koruyucu, üretici ve tüccar olarak yöneticilere yardım edecektir.
Tarih boyunca ünlü bilgin ve hukukçular, ülkücü ve gerçekçi yönden adalet konusuyla yakından ilgilenmişlerdir. Bu konuda, her iki yönden adaletin, sosyal ve siyasî toplumun ilerleyiş ve kararlılığında, tek ve vazgeçilmez prensip olarak benimsenmesi konusunda tam bir görüş birliği vardır. Ortaçağın bütün Türk-Islâm devletleri, "Adalet, mülkün esasıdır = El adlü esa-sül-mülk" düsturuna dayanmışlardır. Burada, mülkün devleti kastettiği unutulmamalıdır. Müslümanlık adaletin gerçekleştirilmesi hizmetini, bir ömür-lük ibadetin üstünde tutarak; "Bir saatlik adalet hizmetinin yetmiş yıllık ibadetten hayırlı olduğu = Adlî saatin hayrün min ibadetin seb'in sene" hadisi ile belirtilmiştir. Adalet kavramından ilk önce anlaşılması gereken husus, herkese hak ettiği şeyi sağlamada belirir. Herkese kendine düşeni verme, adaletin dağıtıcı prensibidir. Bunun yanında adalet duygusu, başkalarının haklarına saygı ve riayet etmeyi de gerektirir. Başkasının hakkını ihlâl etmemek adaletin tabiî gereğidir. Karşılıklı zıt menfaatlerin çatışması durumunda adaletin görevi, birbirine aykırı hak ve dilekler arasında denge yaratmak ve uğranılan zararları gidermektir. Bu husus da adaletin denkleştirici prensibidir. Denkleştirici adalet, özellikle kişiler arasında eşya ve hizmet alışverişinde söz konusu olan, aritmetik eşitliğe dayalı bir adalet türüdür. Buna göre eşitler eşit, eşit olmayanlar da farklı işlem görmeli, böylece herkes hakettiğine kavuşmalıdır. Günümüzde adalet, dağıtıcı adalet anlayışına uygun bir özgün anlam kazanmıştır.
FULL TEXT (PDF):
- 1-4
171-188